21 Ekim 2008 Salı

HAYAT'A DAİR YAZILAR

“Yosun gözlerin hüzünlenince,
Ömrümde güneş gölgeleniyor.
En çok yalnızlığa benziyorum o an
Biteviye ıslatıp duruyor şarkılar
Yüreğimde ince bir sızı
Sesim şiirlerine çarpıyor anne.”

Yıkıntı bir gençliğin ardında çalışkan bir genç kız görürdüm yüreğini dinledikçe… Yosun gözlerin güneşi örterdi her akşamüstü, sen gülüşlerinle severdin balkonumuzdaki akşamsefalarını ve ben hep “annem gibi olacağım” derdim. Bunca yoksun’luğa rağmen senin direncinden daha umut verici ne olabilirdi ki benim için...

Geçen yıllara inat her akşam daha çok severdin babamı… Alın teri döken bir hayatın en tatlı meyvesiydim cennet gözlerinde. Dünya dışında bir sevda ülkesiydi evimiz. Anneannemin yazmalara işlediği oyalarla çiçeklenirdi günlerimiz. Her yaz deniz suyuna batırırdık düşlerimizi, bir kamp ateşinde şarkılar söylerdik uzayan saatlerde. Tatlı uykularımdan, yüzüme çarpan gülüşlerinle uyanırdım. Bana her seslenişin tatlı bir melodi olurdu yüreğimde. Yine hep iyimser yüreğim, ekmek arası umuttur tek besinim ve sevdadır çıplak tenime giyindiğim. Üzerime sen biçtin bu elbiseyi anne, bil ki hiç üşümedi yüreğim…

Gün kararırken “Görmedim Ömrümün Asude Geçen Bir Demini” diyen Hamiyet Yüceses dönerdi taş plakta ve sinemi koparan bu musiki kanıma girerdi taa o günlerden. Şimdi her konserde en tiz sesimle haykırıyorum yaralı yüreğimi ve udumun her telinde bu nedenle kanıyor notalarım. Gözlerinden akıyor şarkılarım, geceye ve hüzne bulanıyor yalnızlığım.

Ah benim iyimser yürekli anneciğim,

Anlattığın masallarla umudu, doğum günü hediyelerime iliştirilmiş mısralarınla yüreğini sunardın bana. En çok o zamanlar severdim hayatı. Oysa şimdi birkaç bulut, kuru yapraklar ve karanlık bir sonbahar ayak uçlarımda. Varsın olsun… Ben hiç çıkmadım sözünden. Her gece hayat doluyor gözlerime sevdayı düşledikçe ve her şafakta iki damla güneş akıyor kirpiklerimden uzaklara. Düşüncemin ilk görevi sözcüklerime sevdayı sunmak her şartta ve acıktıkça yaşama ekmek arası umut…

Düşünüyorum da,
Ne çabuk geçti senli zamanlarımız…
Bu kadar anı yeter mi bize…
Yoksa…
Acele mi ettik anne…

Siyah beyaz fotoğraflarda canlanırken anılar; “Uzun siyah saçlarım resimlerde kaldı” diye üzülme sakın. Gece saçlarına beyaz dallar düştü diye hüzünlenmesin gözlerin. Bak, “sen” oldum ben şimdi. Gururlan… Tıpkı senin gibi rüzgar saçlarım, fırtınalara açtığım bağrım ve dimdik durduğum alnım ap ak… Gecelere yıldız dökerken hüzün akıtıyorum gözlerimden, olsun. Yosun tutmak üzere telveli kahve umutlarım. Sen kanadıkça kanadım… Uçmak istedikçe yarınlara kanadın, kanadım.

“Özlemlere sarıldım, geçmişe darıldım.
Kalemimin ucunda senin satırların…
Dokunduğum her harfin günahını
Gözyaşımla arıtıyorum şimdilerde…”

Böyle söyledim diye üzülme sakın büyümenin verdiği şaşkınlıkla oradan oraya savruluyor insan, acılardan acılara koşuyor saatler bazen bilirsin sen. Ve anlatmasam da beni herkesten çok sen anlarsın bilirim. Lakin kızma bana hep düşlerde yaşıyorum diye.

“Gerçeklikse bugünkü hayatımızın karanlığı,
Ben hep düşte kalmak istiyorum anne.”


Mayıs 2008

Ayşegül TEZCAN


Ben çok etkilendim hepimiz annelerimize nasıl düşkünüz biliyorum ve tabi çoğumuzda birer anneyiz bakalım siz nasıl bulacaksınız..

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Çok güzel canım paylaştığın için sağol...Anlatım dili çok güzel yazının...